
İçinde yaşadığımız hayatı anlamlı kılmak, yaşadığımız coğrafyaya dair sorumluluğumuzun bilincinde olmak ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek niyetinde ve kararlığındayız. Bunun için ‘insan’ı merkeze alarak, değerlerimizi, tarihimiz ve evrensel insani duyarlılıklarla yeniden buluş(tur)mak ve ahlaki kuşanmanın gereğini yapmaktır. Kuran’ın bize aktardığı ve Hz. Peygamber’in pratik tecrübesi ile ortaya koyduğu değerleri hayatın gerçekliğine taşımak, mevcut tecrübi potansiyelin temayüz etmesini sağlamak, saklı kalmış çok yönlü zenginliğimizi ve insani potansiyelimizi keşfederek yeniden tarih sahnesine çıkmaya katkı sağlamaktır.
Bu amaca matuf tüm girişim ve oluşumlarla işbirliği ve dayanışma içerisinde bulunmaktır. Bunun için yerelden hareketle ama yerele sıkışmadan insanlık coğrafyasına ve özellikle mazlum coğrafyalarımıza ilgiyi esirgememektir.
Bizi biz kılan renklerimizi kaybetmeden, değer merkezli yürüyüşümüzü sürdürebilme; geçmişi kör bir taassup ile tekrar etmek yerine, geleneğe adım attırarak bugüne uyarlayabilmek ve yaşanabilir kılmaktır.
Sözümüzle, dini anlama ve yaşama biçimimizle, bugünün dünyasına bir “tez” sunabilmektir. Farklı yorum ve düşünce biçimlerine de hiçbir kompleks taşımadan duyargalarımızı açık tutmaktır.
Yeryüzü ölçeğinde hakça paylaşımın sağlanması, yetimlerin onurlarına dokunmadan başlarının okşanması, özgür, özgüveni yüksek, adaletli ve erdemli toplum yürüyüşüne mütevazı bir katkı sunabilmektir.
Ezcümle temel misyonumuz; Allah’ın bizden istemiş olduğu iyiliği, ilk önce hayatımızın özüne taşıyarak yaşamak; sonra ise paylaşarak çoğaltmak ve çoğalmaktır.
İçinde yaşadığımız hayatı anlamlı kılmak, yaşadığımız coğrafyaya dair sorumluluğumuzun bilincinde olmak ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek temel misyonumuzdur. Bunun için ‘insan’ı merkeze alarak, değerlerimizi, tarihimiz ve evrensel insani duyarlılıklarla yeniden buluş(tur)mak ve ahlaki kuşanmanın gereğini yapmaktır. Kuran’ın bize aktardığı ve Hz. Peygamber’in pratik tecrübesi ile ortaya koyduğu değerleri hayatın gerçekliğine taşımak, mevcut tecrübi potansiyelin temayüz etmesini sağlamak, saklı kalmış çok yönlü zenginliğimizi ve insani potansiyelimizi keşfederek yeniden tarih sahnesine çıkmaya katkı sağlamaktır.
Bu amaca matuf tüm girişim ve oluşumlarla işbirliği ve dayanışma içerisinde bulunmaktır. Bunun için yerelden hareketle ama yerele sıkışmadan insanlık coğrafyasına ve özellikle mazlum coğrafyalarımıza ilgiyi esirgememektir.
Bizi biz kılan renklerimizi kaybetmeden, değer merkezli yürüyüşümüzü sürdürebilme; geçmişi kör bir taassup ile tekrar etmek yerine, geleneğe adım attırarak bugüne uyarlayabilmek ve yaşanabilir kılmaktır.
Sözümüzle, dini anlama ve yaşama biçimimizle, bugünün dünyasına bir “tez” sunabilmektir. Farklı yorum ve düşünce biçimlerine de hiçbir kompleks taşımadan duyargalarımızı açık tutmaktır.
Yeryüzü ölçeğinde hakça paylaşımın sağlanması, yetimlerin onurlarına dokunmadan başlarının okşanması, özgür, özgüveni yüksek, adaletli ve erdemli toplum yürüyüşüne mütevazı bir katkı sunabilmektir.
Ezcümle temel misyonumuz; Allah’ın bizden istemiş olduğu iyiliği, ilk önce hayatımızın özüne taşıyarak yaşamak; sonra ise paylaşarak çoğaltmak ve çoğalmaktır.
Yeryüzü İyilik Hareketi, iyiliği yaşamak ve iyiliğin yeryüzünün uzanılabilecek her köşesine taşınmasına mütevazı katkıyı amaçlamaktadır.
Yeryüzü İyilik Hareketi, iyiliği yaşamak ve iyiliğin yeryüzünün uzanılabilecek her köşesine taşınmasına mütevazı katkıyı amaçlamaktadır.
Bu amaçların hayata geçirilmesi için aşağıdaki usul ve yöntemler esas alınacaktır:
1. Denge ve Makûliyet Çizgisi
Allah varlık âlemini bir denge ve düzen çerçevesinde yaratmıştır. İnsandan da beklenen hayatı bu denge ile uyumlu yaşaması ve her türlü aşırılıktan, ifrat ve tefritten uzak durması, Allah’ın kitabında vazettiği şekli ile yaşama azmini göstermesidir. İnsan fıtratı itidali arar. Nitekim İfrat ve tefrit mahiyeti icabı marjinaldir ve toplumsal gerçeklik makûliyet çizgisinde bulunmayan aşırılıkları kabul etmemektedir.
Hayatının akışı içerisinde toplumların genel ritmini okumak; varlığın yasası çerçevesinde bu ritmin getirmiş olduğu doğal bir değişimi de esas kabul etmektir. İnsanlara ilahi mesajın iletilmesinde ‘makûliyet’ zemini aramak bu doğal dengeyi esas almak demektir. Unutmamak gerekir ki; sahih olanın tarihsel süreç içerisinde özünü kaybederek durağan alışkanlıklar kümesine dönüşmesi her zaman için ihtimal dâhilindedir. Toplumsal hafızadaki tortulaşmış alışkanlıklar bir çırpıda silinemez, emek, çaba ve sabır gerektirir. Doğru yere varmak niyetiyle birçok yanlış kapıyı çalmak da ihtimal dâhilindedir. Bu ihtimal bazen gereklilik haline de bürünebilir.
Her doğrunun muhatabı tarafından kabulü, belli bir zaman dilimini gerektirir. Bunun için, ‘tedriciliği’ esas almak, sabır ve sükûnet ile davranmak özün önceliği haline gelir.
Kadim İslam düşünce geleneğinin düşünce ve kültürünün ehil insanlar, ahlaklı ve hikmetli alimlerce ilmi tahlil ve tenkidinin yapılmasında İslam’ın sabitelerini koruyarak tartışılabilecek esnekliğini korumak. Bunun yapılmasında “hikmetli” tavrı ve “tedrici” üslubu elden bırakmamaktır.
Yeryüzü İyilik Hareketi, varlık âleminin yasası olan dengenin ve makuliyetin, tavır ve davranışlarımıza, düşünme ve hareket tarzımıza yansımasını zorunlu görür; dengeli ve makul çizgiden ödün vermez.
2. Önce Temsil Sonra Tebliğ
Her insan öncelik ile kendisinden, yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumludur. Yapılmadan konuşulan iyilik, sahibinin yükünü ve sorumluluğunu artırır. Yapmadan konuşan, konuştuğunu yapmayan, ilahi ikazın muhatabıdır.
Bu bağlamda yapmayacağımız/yapamayacağımız şeyi söylemekten men edilmiş Müslümanlar olarak, başta özeleştiri imkanı oluşturmak, sonra muhataplarda yapıcı eleştiri için ahlaki güven zemini inşa etmektir.
Emeğe saygı duyan, ilk önce “öz”ün sonra ise “söz”ün gücüne inanan, faydası olmayan polemiklerden uzak duran, “aklı selim” ve “kalbi emin” olmak. Sabrın en çok mücadele insanına yakıştığı gerçeğinden hareket ile tahammül eşiğini yüksek tutmak ve marifet bilerek sabrı kuşanmak gerekir.
Yeryüzü İyilik Hareketi, önce kendi nefsinde yapmayı ve yaşamayı, sonra temsil ettiği iyiliği yaygınlaştırmayı hedefler.
3. Dayanışma Esası
Aynı ya da benzer hizmet ve faaliyet ekseninde kümelenen çalışmalarda, karşıtlıklar yoktur, bir bütünü oluşturan birliktelikler vardır. Ahlaklı bir mümin, dayanışmanın, birlikteliğin ve kolektif yürüyüşün en önemli unsurlardan biri olduğuna inanır. Bu birlikteliklere anlamını ise ahlak verir.
İnsanlık kumaşımıza kalite ve anlam katan tüm çabaları desteklemek ve dayanışma içerisinde olmak gerekir. Benzer çalışma ve hizmetler içerisinde bulunan organizasyon ve yapılanmalarla, yakınları, iş arkadaşları, komşuları ve tüm çevresiyle kardeşlik hukuku çerçevesinde dayanışma içinde olmak; tamamen bireyci ve kendi menfaatine odaklanmış günümüz dünyasının ıslahı, tutarlı ve duyarlı bir toplumsalın inşa çabasının mühim bir unsurudur.
Dayanışma; aynı hedef ve ilkeler çerçevesinde hareket eden grup ve oluşumları bir rakip ve hasım olarak değil, yapılan iyilik faaliyetlerinde nitelik ve hizmet kalitesinin ortaya çıkmasında bir imkân ve fırsat olarak görmektir.
Dayanışma; farklılıkların, hak ve adaleti tesis etmek için anlamlı ve ahenkli bir bütünlük oluşturmaya yönelik giriştikleri ortaklaşa faaliyetlerdir.
Dayanışma; ilkel sahiplenme güdüsünün oluşturduğu bencil küresel sistemlerin dayatmalarını birlikte aşma çabasıdır.
Dayanışma; güçleri birleştirme, hak ve adalet zemininde kolektif hareketi gerçekleştirme iradesi ve eylemidir.
Dayanışma; ilkelerde birliktelik; farklılıklarda karşılıklı müzakere, doğruya bulma uğraşısı ve birbirini mazur görme çabasıdır.
Dayanışma; iyiliği ve en güzeli aramada birliktelik arayışıdır.
Yeryüzü İyilik Hareketi, ayrılığı değil, birlikteliği önemser; ilkesel zeminde dayanışmanın gereğine inanır; ilkeleri örtüşen grup ve oluşumları birer zenginlik olarak görür ve onlarla dayanışma içerisinde bulunur.
4. Ahlakı Merkeze Alan Hareket
Her iş ve faaliyetin ahlaklı olması, olmazsa olmazımızdır. Her iş ve çaba ya meşru, ya da gayrı meşrudur. Ahlak, her değerin, fiil ve kazancın önündedir. Her iş ve hareket meşruiyetini ahlaktan ve insani değerlerden alır. Hayatı ve hayatın akışı içerisindeki girişimlerimizi anlamlı ve değerli kılan da ahlaktır. Keza ahlak ve adalet, ibadetin de önündedir. Zira ahlakı olmayan ne maddi ne de manevi kazanç, karlı sayılmaz; bilakis kayıptır; kâr gibi görünse de gerçekte zarar hükmündedir.
Ahlak, insanın hilkatidir; yaratılışıdır ve fıtratın bir gereğidir. Ahlak, insanı yaratan Allah’ın insanı görmek istediği haldir. Ahlak, insanı terbiye eden Rabbin, insanı yoğurmayı dilediği nihaî kıvamdır. Ahlak, insanın üzerindeki ilahi ‘boya’dır. İnsanın tüm davranış biçimlerine renk veren değerin adıdır. Ahlakın kaynağı ise vahiy ve insana koyduğu fıtrat (vicdan) yasalarıdır.
Her hayır faaliyeti, ihlas ve samimiyeti, hasbi niyeti ve ahlaklı mahiyeti ile değerli ve anlamlıdır. Dolayısıyla ahlak insanın kendisi ile ünsiyetidir, kendisine yabancılaşmamasıdır, kendisi ile yüz yüze ilişkisidir, vicdanını eyleme dönüştürmesidir.
Bu minval üzere ahlaklı olan insanın, tüm çabaları, ilişkileri, dayanışması, hayır faaliyetleri, dostlukları, iyiliği yayma çabaları, hareket bilinci ve sorumluluk duygusu ahlaklı bir hayat tasavvuru ile mümkündür.
Modern dünyanın kabulleri olan bireycilik, bencillik, malı ve kazancı yüceltmek, biriktirerek çoğaltmak, hiçbir sınır tanımadan yığmaya zemin hazırlayacağından gayrı meşru yol ve yöntemleri kaçınılmaz kılacaktır. İnsanı sorumluluk duygusundan uzaklaştıracak ve yaşadığı topluma, coğrafyaya karşı ilgisiz hale getirecektir. İnsanın kendisi, sorumsuzca yaşamaya, yaşadığı dünyada olup bitenlere karşı ilgisiz ve duyarsız kalmaya razı olsa da, insanın Sahibi razı değildir.
Hayatın İslam’ın önerdiği tasavvurdan bağımsız, tamamen sorumsuz, yorgun ancak dünyevi hırs üzere sürmesi, ahlak ve adalete mani olacağı gibi, huzurlu yaşamaya da imkân bırakmayacaktır. Yaratıcı; varlığa koyduğu yasa ile meşruiyeti olmayan, adaletsiz ve merhametsiz her tür girişimden, çaba ve faaliyetten sakındırmaktadır. Allah, insanın ahlakı ve adaleti kuşanarak iyilikte öncüler olmasını ister.
Tüm insani çabalar, dünyevi çabalar ve rızık, Allah’ın nimetlerinin kul/lar için faydaya dönüşümüdür. Bu dönüşüm faaliyetinde kişinin bir gayreti olmalıdır. Çalışma ve seyyaliyet insanın fıtratındandır ve toplumsal ünsiyet, toplumsalı oluşturan farklılıkların çeşitlendirdiği çalışma ve çaba eylemlerinden meydana gelmektedir. Asıl olan kulluk hikâyemizin “Salih Mümin” olma çerçevesinde sürmesidir.
Yeryüzü İyilik Hareketi, her iyiliğin, çaba ve girişimin meşruiyetini ahlak zemininde görür; ahlakı hayatın merkezine alır.
5. Dava Bilinci
Derdi olmayanın davası ve derinliği olmaz. Davası olmayan, sorumluluk duymaz. Allah’ın şaheseri olan insanın israf edilmesinden, aç ve açıkta olmasından, yoksulluk ve zulme maruz bırakılmasından üzüntü duymaz, ilgi göstermez.
İnsan, eser sahibi değildir; bizzat Allah’ın eseridir. Bir şaheserin olması gereken hal, bulunması gereken durum, Sahibinin olmasını istediği yerdir. O yer de, varlığa ‘şahid’ olmaktır.
İnsanın kendi kendini yakışıksız bir konuma koyması, insanda sonsuzca kristalleşen ilahî tecelliyi boşa harcamak olur. Meşru olmayan yol ve yöntem ile sonuca ulaşma çabası, elde edilen her neyse meşruiyetini yok edecektir. Unutmamak gerekir ki, değersiz olana tevessül ‘birikim’i de değersizleştirecektir.
Yeryüzü İyilik Hareketi, davası, derdi ve derinliği esas alan oluşumlara ve birlikteliklere inanır.
6. Hayat Sınavı
Yeryüzü bir sınama alanıdır ve insanın “ahlaklı insan” olmasının temeli, “kulluğun gerekleri bilincine sahip olma” zemini üzerine kuruludur. Sınamanın hedefi çokluk değil, değerdir. Her nimetin külfetinin de olduğu unutulmamalıdır. Her kazanım, yeni bir sorumluluk getirir.
İnsanın, ‘ahlaktan’ ve ‘adaletten’ vazgeçerek ki -bu durumda kendisinden, fıtratından, vicdanından, iradesinden vazgeçmiş demektir -kazanabileceği hiçbir şey kaybını telafi edemez. Kazanabileceği kaybettiklerinin yerini dolduramaz.
Aksine, insanın kendinden beklenen ‘ahlak’ı kaybetmemek adına, yerine göre vazgeçebilmesi, yerine göre istememeyi de öğrenmesi, rızkı meta ile değişmemesi, ilmi malumata değişmemesi asıl kazancıdır. Eşyayı kaybederek kazanacağı erdem çok daha değerlidir. Serveti gözden çıkararak erişeceği huzur makamı, servetlerin en güzelidir.
İnsanda aidiyet ve mülkiyet tutkusu fıtridir, bu ilgiden dolayı suçlanamaz. Aslında dünyanın imarı da bu fıtri yönelişin ürünüdür. Ne var ki insandaki bu güdüler doyumsuzdur. Yeryüzünü kaç kez yok edecek silahların icadı da bu doyumsuz isteğin sonucudur. İnsanın kışkırtılmış iştahının, doyumsuz arzularının ve ‘Tekâsür’ eğiliminin panzehri ise hayatın bir sınavdan ibaret olduğu gerçeğidir
Hayat sınavında başarının sırrı, zorluğun akabinde kolaylığı beklemek, zafere değil, sefere yoğunlaşmak, tertemiz ve sahih bir umudu beslemektir. Bu sahih umut berekettir ve ilahi yardımlara vesiledir.
Her bir Müslüman, veren el olmak için yarışması gerektiği bilincinde olacağı için kanaat, toplumsal bir birikime karşılık gelmektedir. Toplumsal birikimi, ideolojik mülahazalar ile ortaya konulmuş dünyevi kolektif ve dayanışmacı fikirlerden ayıran temel özellik ise; ana fikrinde bir ibadet şuurunu içermesidir. Her adımın, çaba ve gayretin salih çaba üzere bulunması ibadet şuurunun temelidir.
Yeryüzü İyilik Hareketi, hayatın bir sınav dünyasından ibaret olduğuna ve sınavını en iyi verme mücadelesinin gereğine inanır.